1 Haziran 2008 Pazar

Hz. Cüleybib (r.a.)

Cüleybib’den daha önce bahsetmiştik. 15-16 yaşlarındaki bu genç, kadınlara sarkıntılık yapmaktan kendini alamadığı söylenir. Ve Allah Resûlü, o iksir ifadeleriyle onu ikna eder ve ardından da onun için Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulunur.[1]

Artık Cüleybib, Medine’nin en iffetli insanlarından biri haline gelmiştir. Bir gün Allah Resûlü, onu evlenecek kızları olan bir aileye gönderir. Aile soylu ve afiftir. Her an kızları için bir teklif beklemektedirler.

Cüleybib kapıyı çalıp içeriye girer ve onlara Allah Resûlü’nün selamını söyler. Aile heyecanlanmıştır. Ardından da teklifini yapıştırır ve Allah Resûlü’nün dediklerini aynen onlara nakleder. İki Cihan Serveri:

“Benim selamımı söyle kızlarını sana versinler.” demiştir.

Ana-baba birbirlerine bakışırlar. “Cüleybib’e mi?” diye düşünürler. Ancak emri veren Allah Resûlü’dür ve meselenin tereddüde tahammülü yoktur. Onlar kızları adına tereddüt geçirirken, perde arkasından bütün konuşulanları dinlemiş olan evin kızı seslenir:

“Allah Resûlü’nün emrini yerine getiren birisi karşısında niçin tereddüt gösteriyorsunuz?”[2]

Cüleybib artık evlenmiştir. Üç-beş hafta sonra da bir cihada iştirak eder ve orada şehid düşer. Bazıları şehitlerini araştırmaktadır ve:

“Kayıplarınız var mı?” diye sorar Allah Resûlü;

“Yok” diye cevap verirler.

O: “Ama benim kaybım var.” der

ve evladını yitirmiş mahzun, yüreği yaralı bir baba gibi Cüleybib’i arar.. arar ve bir yerde bulur. Yedi kafirin yanında, üstü başı kanlı, bir sürü yara içinde ve elinde kılıcı.

Allah Resûlü ferman eder: “Yedi tane öldürdü gazi oldu ve sonra da şehit düştü.”

Başını dizine koyar ve şöyle buyurur: “Allahım, bu bendendir, ben de ondanım.”

İşte Allah Resûlü’nün arkadaşlarına sahip çıkması![3]


[1] Müsned, 5/256, 257
[2] Müsned, 4/422
[3] Müslim, Fedâilü’s-Sahabe, 131; Müsned, 2/136, 4/422,425

Kaynak : Sonsuz Nur, İnsanlığın İftihar Tablosu, M. Fethullah Gülen, Nil Yayınları, Mart 2005
http://www.sonsuznur.net/index.php/content/view/426/40/

Selman-ı Fârisî'nin Kölelikten Kurtarılması

Selman-ı Fârisî Hazretleri, daha önce Yahudîlerin kölesi idi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir gün kendisini çağırarak,
"Ey Selman! Kendini kölelikten kurtarmak için, efendinle pazarlık yaparak anlaş" dedi.

Hz. Selman, efendisine durumu arzedince, o,
"Üç yüz hurma fidanını diker ve ayrıca 40 ukiyye [bin 600 dirhem] altın verirsen âzad ederim." dedi.

Bunun üzerine Hz. Selman, Resûl-i Ekrem Efendimizin yanına gelip durumunu arzetti. Peygamber Efendimiz, ashabına,
"Kardeşinize yardım ediniz." buyurdu.

Bu emir üzerine sahabîler, bir anda kendi aralarında gerekli olan 300 hurma fidanını topladılar. Hurma fidanları toplanınca Peygamber Efendimiz,
"Ey Selman! Git de şu fidanlar için çukurlar kaz! Bitirince de gelip bana haber ver. Ben onları kendi elimle dikeyim!" diye ferman etti.

Sahabîlerin de yardımıyla Hz. Selman çukurları kazıp bitirince, Efendimize haber verdi.

Resûl-i Kibriya Efendimiz, bizzat mübârek eliyle, biri müstesna, diğer bütün hurma fidanlarını dikti. O sene zarfında Efendimizin diktiği bütün fidanlar hurma verdi. Yalnız, başkasının diktiği bir tek fidan hurma vermedi. Peygamber Efendimiz onu da çıkardı, yeniden dikti; o da meyve verdi.

Böylece, Hz. Selman, Benî Kurayza Yahudîlerinden olan efendisine hurma ağaçları borcunu ödemiş oldu. (1)

Hurma ağacı borcunu ödeyen Hz. Selman'ın sâdece altın borcu kalmıştı.

Bunu da bizzat Hz. Selman şöyle anlatır:
"Resûlullah (s.a.v.), gazâların birinden tavuk yumurtası kadar bir altın külçesi getirmişti. Beni huzuruna çağırttı ve, 'Ey Selman! Bunu al, borcunu öde.' buyurdu.

"Ben, 'Yâ Resûlallah...' dedim, 'Bu kadarcık altın parçasıyla borcum ödenmez ki!'"

"Külçeyi eline alıp tükürüğünü sürdü ve, 'Al bunu! Allah, senin borcunu bununla ödeyecektir!' buyurdu."

"Bunun üzerine ondan alacaklıya tartıp tartıp verdim. Borcum olan 40 ukiyyeyi [bin 600 dirhem] verdikten sonra, o tavuk yumurtası kadar olan altın parçası eskisi gibi bana kaldı!" (2)

1: İbn-i Hişam, Sîre, c. 1, s. 234-235; İsfahanî, Delâilû'n-Nübüvve, s. 218-219; Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 135-136.
2: İbn-i Hişam, A.g.e., c. 1, s. 235; İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 185; Kadı İyaz, Şifa, c. 1, s. 277-278.
Kaynak : Kaynak : Kainatın Efendisi, Peygamberimizin Hayatı - 2, Salih Suruç, Nesil Yayınları, 111. Baskı, Mart 2007, sayfa 291